26 Şubat 2010 Cuma

Her işin en iyisini yapabilen mükemmel insanlara..

Sezon başında başkan olurlar kulübe, ya da transferden sorumlu yönetici.. Hemen açarlar bilgisayarı, oradan “Championship Manager” oyununun son sürümü açılır.. Oyuncu ara özelliğinden Afrika başta olmak üzere, Güney Amerika, Avrupa, Asya ne varsa oyuncu arşivi karıştırılır.. Özellikler filtrelerden seçilir ve scoutlar gönderilir dünyanın 4 bir köşesine.. Sonra başlıklar açılır forumlarda.. “Yönetim uyuma Tsigalko kaçırılmaz”.. “ Yönetim sen Sharbel Touma’yı nasıl olur da görmezsin”.. “ Müslimoviç gibi bir adam lazım bize ”.. “ Kennedy Bakırcıoğlu’nu bu sene de almazsanız yazıklar olsun ”.. Sonra o sezon sonunda sözleşmesi bitecek oyuncular taranır.. Hemen başlıklar gelir ardından.. “ Başkan bize Ronaldinho’yu getir ”.. “ Başkan Wesley Sneijder boşa çıkıyor, bas parayı gelsin ”.. “ Robinho mutsuzmuş bak, hazır sözleşmesi de sona yaklaşıyor şimdiden kandır yönetim ”.. Böylesine başlıklar sürer de gider.. Çünkü kolaydır bilgisayar başında bunları karalamak.. Kolaydır çünkü hayaller kurarak bunları yazıya dökmek.. Araştırılmaz hiç ülkedeki şartlar, ligin kalitesi, yabancı sınırlaması, özel şartlar.. Önemli olan hayalin gerçekleşebilme olasılığının düşünülmesidir o an için.. Siz hayal edersiniz, bu hayali gerçekleştiremeyenler başarısızdırlar.. Eletiriler başlar hemen.. “Zamanında biz söylemiştik”.. “Başkan ya da yönetimde vizon yok”.. “Bizim yönetimde benim kadar vizyon olsa, şimdiye dek Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanmıştık bile”..

Transfer sezonu biter ve bu kez de sezon başında başkan ya da yönetici görevlerini üstlenenler görev değişikliği yaparlar ve teknik direktör olurlar.. Yine başkanlık görevlerini mükemmel bir şekilde yerine getirenler yeni görevleri için yola çıkarlar..

Çok zor değildir aslında yeni görevleri de.. Bilgisayarı olan ve Championship Manager” oyununu yükleyebilen herkes bu görevi de başarıyla sürdürebilir.. Evet yeni görevde ilk olarak bilgisayar, ardından da Championship Manager” oyunu açılır.. Takımının kadrosu seçilir ve taktiksel oynamalara başlanır.. Önce sistem değişikliğine gidilir.. Çünkü mevcut teknik direktör bu işi bilmiyordur.. Kendi sistemi oyun şablonu olarak yerleştirilir.. Başlanır sezona.. Baktı ki, ilk sezon başarısız sonuçlar alınıyor oyun kaydedilmeden oyundan çıkılır ve yeni sistem ile yeni sezona başlanır.. Kadro seri galibiyetler alır, oyuncuların moraller üst seviyededir.. Herkes mutlu, herkes halinden memnundur.. Hemen oyuna ara verilir ve puan kaybı yaşanan haftada forumda başlıklar havada uçuşturulmaya başlanır.. “ 4-4-1-1 sistemi artık demode oldu, hoca klasik 4-4-2 oynat şu takımı ”.. “ Yeter artık 4’lü defans oynadığımız hoca gör artık, bu takımın sistemi 3-5-2 olmalıdır ”.. “ Hoca anlamıyorsun bu işten, sistem 4-3-3 olmalı, koskoca Hollanda bile bu sistemi uyguluyor ”.. Başlıklar böyle sürer gider.. Sonra stada gidilir hafta sonu hem kafa dağıtmaya, hem de bütün haftanın işte, evde, çevrede birikmiş stresini atmaya.. Bu sefer forumlara yazılanlar teknik direktöre direkt olarak sözlerle anlatılmaya çalışılır.. Ne de olsa teknik direktör oyuncudan da oyundan da anlamaz.. Yardımcı olmak şarttır kendisine..

Maç biter eğer galibiyet alındıysa daha sakin bir şekilde dönülür eve.. 3 puanın mutluluğuyla yazıla yazılır.. Ortak sevinç paylaşılır.. Bir de 3 puanın alınamadığı durumlar vardır.. Hele hele bir de kafaya takılan ve ne yaparsa yapsın hiçbir zaman beğenilmeyecek bir oyuncu varsa o zaman seyreyleyin cümbüşü.. Bu kez görev alanı değir ve önce yönetici, sonrasında teknik direktör olanlar bu kez futbolculuk görevine soyunurlar..

Futbolculuk görevinde yöneticilik ya da teknik direktörlükteki gibi bilgisayar başında araştırmalar yapmanıza, sabahla kadar Championship Manager” oyununu oynamanıza gerek yoktur.. Küçüklüğünüzde 2-3 top teptiyseniz bu göreve hazırsınız demektir.. İlk önce yine forumlarda başlar ısınma hareketleri.. “ Yahu bu adam topçu değil, ben olsam daha sağlam sol bek oynarım ondan ”.. “ Abi adam milyonlarca euro alıyor, o kadar parayı ben alsam ben daha fazla koşarım kendisinden ”.. “ Ya eğer bu adamdan topçu olduysa inanın benden çok daha iyisi olur, bu herife forma şansı verenler beni görseler ilk 11’in değişmezi yaparlar, ahanda kalıbımı basarım ”.. Tabii forumda destek de görürler.. O oyunculara takıntısı olan diğer arkadaşları “ Yürü be, yaparsın tabi, biz bile yaparız, topçu mu bunlar bee ” gazlarıyla şişirirler birbirlerini.. Tabii bu gazın inmesi için bir de maç gitmek lazımdır.. Malum maça o kadar para verdikten sonra hırsını çıkartacaksın, orada görevini tamamlayacaksın.. Maç başlar ve maçın başlamasıyla beraber oyuncularımız da sahaya inmiştir.. “ Koşsana ulan, önün bomboş ”.. “ Orada faul yapacaksın, versene adamın ayağını eline ”.. “ Ulan ben olacaktım orada kaleciyi de sokardım be o kaleye, kaleci mi ısındırıyorsun sen”..

Böylelikle futbolculuk mesleği de hakkıyla(!) yerine getirilmiştir.. Stres atılmıştır, her görevin altından başarıyla kalkılmıştır.. Sahi asıl görevimiz neydi, asıl işimiz neydi yahu bizim? Biz taraftar değil miydik, taraf değil miydik gönül verdiğimiz renkler için ölümüne bağlanan.. Biz o renkler için her şeyi bir kenara atıp desteklemek durumunda değil miydik o renkler içinde sahada ter akıtanları.. Bizler değil miydik oraya “Mabedimiz” ismini verip, oraya güzellikleri yaşamak ve de yaşatmak amacıyla oraya giden.. Bizler değil miydik takımımıza yalnızca destek olmak için, (hesap sormak için değil) lisanslı ürünlerini alan.. Bizler değil miydik yenilsen de yensen de her zaman yanındayız diyebilen..

Neyse yarın yine iş günü.. Yine patronla uğraş dur.. Sahi bizler eleştirdiğimiz insanlar kadar kendi işlerimizde başarılı mıyız? Bizler her işimizi mükemmel mi yapıyoruz? Biraz da özeleştiri lazım şu kısacık hayatta değil mi?

3 yorum:

  1. O kadar yorumda bulunan insanların yüzde kaçı acaba spor olarak futbol oynamış ya da oynuyor.

    YanıtlaSil
  2. Maalesef kahve kültürü dediğimiz olay stadlara kadar ulaşmış durumda.. Türkiye'de bir kısım seyirci futbolu iş yerlerinde patronlarına ya da evde hanımlarına gösteremedikleri tepkiyi gösterebilecekleri bir alan olarak görmeye başladı.. Güzellikleri yaşamak yerine çirkinliklerle ön plana çıkmakta..

    YanıtlaSil
  3. Olur mu hiç?Tek suçlu Türkiye Futbol Federasyonu?Neden sanş vermiyor bu insanlara?Neden yararlanmıyor bu yeteneklerden?
    İnanıyorumki birkaç yıl sonra kulüplere e-mail atanlar olacaktır-5 yıl içinde şampiyonlar ligi şampiyonluğu vaad ediyorum-şeklinde.
    Hiçbir meslekte yoktur sanırım her hafta teftiş! hemde 25 milyon kişi tarafından.(nüfusun 1/3 futbolla ilgilense)
    Başka meslek gruplarından,içinde bulunduğumuz durumu bilmeden veya gözardı ederek kendi mesleğimizde bizi eleştirseler ilk tepkimiz kabaca "boşuna mı okuduk okulu,haybeye mi bu diploma,bişey biliyoruzki yapıyoruz" olurdu sanırım.Artık yeşil sahalardan çıkıp,bize ait olan tribündeki yerimizi alıp sertifika,lisans vb. belgelere sahip insanlara güvenmeliyiz.

    YanıtlaSil