27 Ağustos 2010 Cuma

Hocam yol yakınken mesleğini değiştir!

Hocam, sen 10 yaşında maçları sürekli takip eden bir çocuğun bile anlayabileceği Selçuk-Baroni ikilisinin yanyana oynayamayacağını daha farkedemiyorsan, bırak bu mesleği başkaları yapsın.. Sen farklı bir meslek ile yine Fenerbahçe'ye hizmet edebilirsin ama teknik direktör olarak birşey katamayacağın açık ve net!!!

24 Ağustos 2010 Salı

Trabzonspor 3-2 Fenerbahçe

Dünkü maçtan önce kadroları gördüğümde yenilgi pek de sürpriz değildi beni için.. Zaten olacaklar baştan belli idi.. Ama buna rağmen maçta yapılanlara tepki vermeden, maçın heyecanını yaşayarak izledim 90 dakikayı.. Sonucu belli bir maçı, sanki sonradan izlermişçesine ama bir o kadar da heyecanlı..

Aykut Kocaman takımın patronu benim, istediğimi yanımda oturtur istediğimi de sahaya sürerim mesajı vermeye çalışıyor sene başından beri.. Tek patronun kendisi olduğunu her fırsatta herkese göstermek amacında.. Bu uğurda da takımdan asla kesilmez denilen Alex ile başlamış durumda elindeki gücü göstermeye.. Alex tartışmaları hiç bu kadar yapılmamıştı senelerdir.. Aykut Kocaman’ın sezon öncesi tavrı ile son yılların Fenerbahçe adına en büyük farkı, son yılların istatistik adına en büyük futbolcusu farklı bir sezon açılışı yaptı.. Tüm bu olanlara rağmen geçen hafta Antalyaspor ile oynanan maçta gerek asisti gerekse de golü ile eleştirilere ve yapılanlara kulaklarını kapatıp işine baktığını gösterdi.. PAOK maçında tel tel dölken takım içerisinde yine bir kesim tarafından suçlu ilan edildi.. Bakıyorum da medyada herkes Aykut Kocaman’ın arkasında.. Bundan da uyanmıyor birçok Fenerbahçeli.. Siz hiç tüm medyanın desteğini arkasına alan bir Fenerbahçe teknik direktörü gördünüz mü daha önce? Kimleri yemedi bu medya? Ama şimdi geçen seneye göre güçlenen kadroya rağmen geçen seneye göre gelen oldukça başarısız sonuçlar adeta alınmamış gibi bir hava yaratılıyor.. Bakıyorsunuz Fenerbahçeli spor yazarları da diğerleri de helal olsun Aykut, kes Alex’i, değiştir sistemleri, kendi kafandakini oturt muhabbetindeler.. Sonuç da her geçen hafta bir bir çarpılıyor Fenerbahçe taraftarının yüzüne..

Alex koşmuyormuş, defansa yardıma gelmiyormuş, rakibe baskı kurmuyormuş, kayarak müdehale yapmıyormuş, orta sahanın direncini arttırmıyormuş.. Mış mış da mış mış.. Ne çok bilen varmış bu futbolu.. Şampiyonlar Ligi’nde Türk takımlarından ilk defa birisinden asist kralı çıktı.. Çeyrek final oynayan Fenerbahçe’nin oyuncusu Alex de Souza.. Bu adam hani büyük maçlarda oyuna ağırlığını koyamayan, Avrupa’da bir şey yapamayan olarak nitelendirilen adam başardı bunu.. Fenerbahçe çeyrek finale yürürken önünde Kezman ve Semih gibi iki vasat forvete rağmen bunu başarabildi.. Senelerdir önünde Nobre, Kezman, Semih ve Guiza gibi adamlarla Türkiye Ligi’ne gerek asistleri gerekse de golleri ile damga vurdu.. Ama bazılarına yaranamadı.. Çünkü Alex’li Fenerbahçe her maça favori çıktı.. Alex varsa rakip her zaman bir kişiyi ya onunla oynattı ve 10 kişi sahada kaldı, ya da Alex’in şovunu bizlerle birlikte seyredaldı.. Dün maç oynanırken geçen seneki Trabzonspor deplasmanı aklıma geldi.. Alex’in ilk 11 olarak sahaya çıktığı Trabzonspor deplasmanı.. Sahada Alex vardı ve top hakimiyeti hep Fenerbahçe’de idi.. Topu aldığında arkadaşlarının oyuna dağılmasını bekleyen, en müsait durumdaki arkadaşına topu gönderen, Guiza’nın gol kaçırma rekoru kırdığı maçta O’na asist yapabilmek için çırpınan Alex vardı geçen sene.. Trabzosnspor’un maç başlarında baskı kuramamasında en önemli etkendi.. Topu hakimiyeti altına alamayan Trabzonspor yüklenemiyordu da Fenerbahçe kalesine.. Ama dün gece akın akın geldiler.. Önceki gece oynanan Galatasaray-Bursaspor maçına benzer görüntüler çıktı.. Bir tarafta favori ev sahibi takım diğer tarafta kontra ataklarla bir şeyler yapma çabasında olan deplasman takımı.. Fenerbahçe uzun yıllar sonra bu oyun tarzı ile çıktı rakibinin karşısına..

Şenol Güneş’e sorsalar Alex sonrası sahada kimin daha olmasını istemezsin bu maç için diye, muhtemelen O da Stoch olur.. Aykut Kocaman böyle maçlarda etkili olabilecek Stoch’u da yedek bırakmış maç öncesi.. O’nun yerine de Ankaraspor’dan öğrencisi olan Özer.. Hani Daum’un mecburiyetten kanatta kullanabildiği Özer.. Hani geçen sene o sahada rakibin orta sahasına üstünlük kuran takımın sol açığı Özer.. Ama işte olmuyor ezber.. Stoch gibi bir sol açık varken takımda, Özer gol yememek için sahaya sürülüyorsa problem büyük demektir.. İnananlar olmuştur mutlaka maç sonu röportajlara.. Neymiş, rotasyon için Alex ve Stoch yedek kalmış.. Yapma Aykut Hocam, yapma Aykut Kocaman.. Gol yememek için, Yattara’nın kanadından çekindiğim için, Yattara’ya önlem almak için o kanatta Özer’i kullandım demen çok zor değil.. Bunu zaten Fenerbahçe’yi sıkı takip edenler anlıyor.. Böyle de 2 klas oyuncudan yoksun, çok koşması planlanan bir takım da 15 dakikada 2-0 geriye düşüyor.. O dakikaya kadar ne mi yapıyor? Koca bir 0(SIFIR)! Yaptığı tek şey rakip atakları kesmeye çalışmak.. Yaptığı şey gol yememek için önlemler almak.. Haa, sayi korkak olan Daum idi, Aykut Kocaman değil.. O Alex’i kesecek kadar bile cesur bir teknik direktör.. Derken bir şans topu ile fark 1’e iniyor.. Hemen ardından da adam paylaşımı hatası sonrası yenen gol.. Semih’in sakatlanması şansız denilen Aykut Kocaman’ın imdadına yetişiyor ve Stoch’un oyuna girmesiyle Fenerbahçe pozisyonlar buluyor.. Yine Stoch’un asisti ile fark tekrar 1’e iniyor.. Fenerbahçe pozisyonlar üretmeye çalışırken Trabzonspor bu kez Stoch’a önlem alıyor.. kurnaz teknik adam Şenol Güneş, Stoch’un ters toplarında pozisyon bulan Fenerbahçe’ye karşı Cale’nin önüne Colman’ı çekiyor ve ileriye Umut takviyesi yapıyor.. Karşılığında ise Aykut Kocaman’a yapılan bu değişikliği izlemek kalıyor..

İkinci yarı ilk yarıya göre kısır geçiyor ve hakem Bünyamin Gezer’in saçma sapan ve dengesiz kararları ile maç da bitiyor.. Fenerbahçe bu sene alışılageldik yenilgilerinden bir yenisini daha alıyor..

Kabak da yine Baroni’ye patlıyor.. Zaten ne güzel iş, birisi ortaya bir laf atıyor, sonra koyun sürüsü gibi herkes ardından devam.. Baroni için forumlarda içi boş, onlarca topic açılıyor.. Çoluk çocuk, yaşlı genç, erkek bayan kim yakalarsa sallıyor 3-5 bir şeyler.. En son Antu’da istatistiki olarak yaptıkları göze çarpan ve takdir edilen Baroni için bir istatistiki bilgi yayınlanıyor.. Bunu koyan İngilizce bildiğini de düşünmediğim genç kişinin ortaya attığı fikir Baroni’nin sahada hayalet gibi dolaştığı.. İstatistiki bilgilerde her alan sıfır.. Yukarıda da bu alanların kısaltmaları var.. Şimdi Baroni’nin sıfır olarak gözüken istatistiklerinin Türkçe mealini yazayım.. Gol, asist, sarı kart, kırmızı kart, ofsayt, yapılan faul, yaptığı faul, kaleye çekilen şut, auta giden şut.. Bir ön libero için bu istatistiklerin ne kadar değer taşıdığını sabaha kadar tartışabiliriz.. Bir ön libero ya da orta saha oyuncusu için önem teşkil eden kaptığı top sayısı yok, kaybettiği top sayısı yok, pas yüzdesi yok, kazandığı ikili mücadele sayısı yok, kaybettiği ikili mücadele sayısı yok.. İstatistik yabancı bir siteden, muhtemelen de UEFA.com adresinden alınış ve ortaya konulmuş.. Sallamak için pusuda bekleyenler de yüklenmişler el birliği ile.. Yahu sahada bu adamın yaptıkları ön yargısız bir göz ile izleyip de değerlendirmek bu kadar mı zor? Sonrasında açılan topiclere de değineyim.. “ Bizim kalın bacaklı orta saha adamı lazım! ”, “Bize zenci ön libero lazım! ” Ve bu topiclere yüzlerce destek mesajı.. İşte futbolun değerlendirildiği bir ortam size..

Büyük bir takım için seri galibiyetler çok önemlidir.. Takıma hava katar, oyuncular arasında birliktelik yaratır, takıma güven duygusunu aşılar ve performanslarını yükseltir.. Seri mağlubiyetler ise oyunculara yenilgi duygusunu aşılar, artık kaybedilen ya da beraber kalınan maçlar doğaldır ve oyuncuların bu maçlarda reaksiyon göstermesi gün geçtikçe daha da düşük bir ihtimal alır.. Fenerbahçe geçen sene kaybetmemek için var gücü ile savaşan ver seri galibiyetler alan bir takım iken bu sene bu özelliğini kaybetti ve seri puan kayıpları gelmeye başladı.. Bu krizde Aykut Kocaman’ın ne yapacağı çok önemli.. Bakalım bu kaos ortamı ne şekilde sonuçlanacak.. Bekleyip göreceğiz..

20 Ağustos 2010 Cuma

Paok 1-0 Fenerbahçe

Maç öncesi Emre’nin sakatlığı haberini alınca Aykut Kocaman’ın kararını merak eder oldum.. Acaba Emre yerine O’nun eksikliğini dolduracak Mehmet’e şans verir ve sağ tarafta etkili olabilen Özer’i sahaya sürer mi, yoksa deplasmanda oynuyoruz diyerekten Baroni’nin yanına Selçuk’u mu koyar diye düşündüm.. Maalesef 2. tercihi yaptı sayın Aykut Kocaman.. Futboldan az-çok anlayan ve Fenerbahçe’yi takip eden birinin asla yapmayacağı bir tercih oldu bu da.. Bilmiyorum o teknik direktörlük koltuğuna oturulduğunda mı bir şeyler değişiyor ama bu tercih Aykut Kocaman’ın bu zaman kadar anlattıkları ile tamamen ters düşen bir hamle.. Aykut kocaman geldiğinden beri oyunun hızlı oynanması gerektiğini, yavaş oyun nedeniyle kötü oyunların olduğunu savunuyor.. Ancak Selçuk ile Baroni’yi yan yana oynatarak takıma adeta el freni ile oynama talimatı veriyor.. 2+2 nasıl ki 4 ediyorsa Selçuk ile Baroni de yan yana oynamaz, oynayamaz.. İkisi de defansif ön libero ve ikisi de atağa kalkmaya çalıştıklarında kendilerinde olmayan özelliklerden dolayı kötü gözüküyorlar.. Ayrı ayrı oynatılsalar belki ikisi de oyunda sırıtmayabilir ya da parlayabilir ama yan yana oynarlarsa olmaz.. Birbirlerini bozmaktan başka hiçbir şey yapamazlar..

Maçın ilk yarısında adeta büyük bir takımla deplasmanda oynayan Anadolu takımı kimliğindeydi Fenerbahçe.. Kendi sahasında oyunu kabul eden, yana ve geriye bol paslarla oyunu yavaşlatan, buna rağmen topla oynayamayıp rakibinin oyununu kabullenen bir Fenerbahçe vardı sahada.. Geçen seneyi düşünüyorum da Daum’un takımı asla böyle bir şeye izin vermemişti.. Her maçta iyi de olsa, kötü de olsa topa sahip olan taraf, top kontrolü elinde olan taraf Fenerbahçe idi.. Maalesef bu sene bu özelliği yavaş yavaş kaybetmeye başladı Fenerbahçe.. Young Boys maçlarından sonra bu maçta da topla oynayan taraf rakip takımdı..

Semih lig maçında goller atmış ve asistler yapmış olabilir, ama bu takımda ilk 11’de oynayabilecek yeteneklere sahip değil.. Bir defa inanılmaz yavaş bir isim.. Birebirde tehdit oluşturabilecek çalım özelliği yok.. Bugün hava toplarında da hep rakibin üstünlüğü vardı.. Bir türlü ileride top tutamadı.. Böyle olunca da rakip daha rahat geldi.. Caner ise beklenilenin çok altında bir performans sergiledi.. Adeta yokları oynadı.. Ne bir tehlikeli orta, ne rakibi yıpratıcı bir koşu, ne de savunmaya çok fazla yardım getirebildi.. Sahada varlığı ile yokluğu belli olmadı.. Takım o sahada iken adeta 10 kişi oynadı.. İlhan’dan aslında çok daha iyi bir performans bekliyordum Lugano ile beraber oynadığında.. Ama maalesef çok faul yaptı.. Bire bir kaldığı hemen her pozisyonda Müslimoviç’i faul ile durdurdu.. Büyük takımda oynayan defans oyuncusunun böyle şeylere oldukça dikkat etmesi gerekir.. Bugün kullanılan o serbest vuruşlardan gol yense belki de hedef tahtasındaki isim kendisi olacaktı..

Aykut Kocaman bana göre ilk defa bu kadar güzel ve olumlu değişiklikler yaptı.. Ama maalesef bu değişiklikleri yaklaşık 10’ar dakika önce yapmalıydı.. Ben maçı izlerken yaptığı değişiklikleri bas bas bağırdım.. Aykut Kocaman da 10 dakika kadar sonra söylendiğim değişiklikleri tıpatıp yapınca izlediğim ortamda seni duyuyor herhalde şeklinde konuşmalar oldu.. Aslında aklın yolu bir.. Yapılacak şeyler belli idi ve onları yaptı, tek eksiği bana göre geç kalmasıydı..

Dün rakibe bakıldığında aslında Young Boys kadar etkili olmadıklarını gördük.. Çok güçlü bir takım değiller.. Açıkçası bizim ligimizde orta sıralara oynayabilecek özellikte bir takım.. Bu takımı elemek çok zor değil.. Yeter ki Aykut Kocaman elindeki oyunculardan doğru bir ilk 11 çıkarsın ve de oyuncular işin ciddiyetinde olsun.. Fenerbahçe, Kadıköy’de oldukça pozisyon bulacaktır gibi bir görüntü vardı bugün ikinci yarıya bakıldığında.. İkinci yarı adeta sihirli değnek değmiş gibi bir görüntü sergilendi.. Eğer orta sahada Selçuk yerine Emre olsa ben inanıyorum ki gol de gelecekti.. Oyun top Selçuk’un ayağına geldiğinde yavaşladıkça yavaşladı.. Eveleyip gevelemeden pas atmadı.. Bu da rakibin savunmada yerleşmesine fırsat tanıdı.. İkinci yarı sihirli değnek belki de Niang idi.. Ben böyle bir forvet izlemeyeli uzun süre olmuştu.. İlk hatasını oyuna girdikten 26 dakika sonra, dakikalar 71’i gösterdiğinde rakibe attığı pas ile yaptı.. O ana kadar müthiş bir görüntü sergiledi.. Adeta ikinci maça umutla bakmamıza en büyük vesile oldu diyebiliriz..

Dediğim gibi, geçen seneki takım olmasa da halen kaybedilmiş bir şey yok.. Hala tur ortada bana göre.. Yeter ki kontra ataklara dikkat edilsin ve Baroni’nin yanında Emre oynasın.. Stoch,Bilica ve Niang’ın da kadroya girmesiyle bu takım Kadıköy’de istenilen performansa ulaşabilir.. Rakibi sahasına hapsedip, turu getirecek skor alınabilir.. Bunun için tura inanan ve maç içinde oyuncuları sonuna kadar motive edebilecek bir taraftar topluluğuna da ihtiyaç var.. Umarım forumlardaki hava stada yansımaz ve gruplara kalabilir bu takım..

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Fenerbahçe 4-0 Antalyaspor


Sezon öncesi oynanan maçlara bakıldığında zor bir maç olmasını bekliyordum Fenerbahçe adına.. Taraftarın da olmaması maçı biraz daha zorlu kılar diye düşünüyordum.. Bir de şu zamana kadar olan maçlarda verilen pozisyonlar, takımın dirençsiz ve hazır olmayan görüntüsü eklenince, maçın ikinci yarıda kaderinin çizileceğini düşünüyordum..

Maç öncesi Dia’nın sakatlanmış olması ve oynayamaması dezavantaj değil de avantaj getirdi Fenerbahçe adına.. O’nun yerine görev alan ve de sakatlıktan yeni çıkan Mehmet Topuz daha önceki maçlara oranla takımın çehresinde önemli bir değişikliğe sebep oldu.. Daha önce Dia(Kazım)-Stoch-Alex üçlüsü sahada olduğunda defansif açıdan son derece zayıf görüntü vermişti Fenerbahçe.. Bu maçta ise Topuz’un geriye gelerek orta sahada Baroni ve Emre’ye destek vermesi ile takım direnç kazandı.. Alex bazen sağ kanadı kapattı maç içinde ve Mehmet de ortayı üçledi.. Bu sayede hem daha az boş olan bırakıldı rakibe hem de ayağa daha fazla top yapılabildi..

Bir diğer önemli faktör ise Lugano’nun dönüşü idi.. Lugano ile birlikte defansta yapılan saçma sapan hataların da minimuma indiğini gördük.. Sezon öncesi hazırlık maçlarında ne yaptığını bilmeyen defans Lugano’nun dönüşü ile toparlamış gözüktü.. Tabii bunda sağ bekte sakatlığını atlatan Gökhan Gönül’ün oynamasının da payı büyük.. Kademe anlayışı ile defansa sınıf atlatıyor.. Ayrıca ileri çıktığında kanat oyuncusu olan Mehmet’i içeri iterek bir kişi fazla hücum etmemize vesile oluyor.. Umarım artık sakatlık yaşamaz ve sağ bek olarak yine Bekir ve Önder kumarları denenmez..

Stoch’un gelmesine en çok sevinenlerden birisi de Alex’tir şüphesiz.. Üzerindeki yükün hafiflemesinin yanı sıra sahada kendisini anlayan bir kişinin daha olması performansını daha da arttıracak gibi duruyor.. Stoch kanat oyuncusu olmasına rağmen sık sık içeri kat ederek oynuyor ve defansın dengesini bozuyor.. Bu pozisyonlarda kaptan ile yaptığı verkaçlar sayesinde de pozisyonlar yaratılmasına yardımcı oluyor.. Senelerdir özlenen kanat oyuncusu olduğunu her maç bir kez daha gösteriyor..

Semih ise bitkin, bezgin ve güçsüz görüntüsünden farklı bir imaj çizdi bu maçta.. Açıkçası kendisinde ümidi kesmiştim geçen seneki maçlarını gördükten sonra.. Ayakta duracak hali yoktu ve her pozisyonda hakemden bir şeyler uman bir görüntüsü vardı.. Ancak bu maçta daha diri gözüktü.. Bitiricilik özelliğini kullandı ve 2 gol buldu.. Ama 2 golden daha değerlisi arkadan gelen kaptana verdiği gol pası idi.. Böyle devam ederse ilk 18’de mutlaka yer bulacaktır kendine.. Ama Niang transferi sonrası ilk 11’de görev alabilmesini zor görüyorum.. Belki içerideki bazı maçlarda çift forvet olarak görebiliriz Niang ile birlikte..

Rakip takımın defans ve orta sahasının yeni gelen oyunculardan kurulduğunu ve henüz hazırlık aşamasında olduklarını da göz ardı etmemek gerek.. Rakip daha maç başladığında topa sahip olamayarak bu sonucun geleceğini göstermişti.. Ama yine de takımın orta sahadaki pas trafiğini de görmemek haksızlık olur.. Baroni birçok kişi tarafından beğenilmese de orada çok faydalı işler yapıyor.. Ayağında topu eveleyip gevelemeden anında yanındaki veya önündeki arkadaşına aktarıyor ve rakibin pres yapmasına dahi olanak vermiyor.. Bu çıkışlar da rakibin direncinin kırılmasında önemli rol oynuyor.. Ayrıca en çok eleştirildiği konulardan birisi de yere yatmaması imiş.. Yahu yere yatan oyuncudan ne zevk alır futbolseverler anlamış değilim.. Eğer topu ayakta iken kazanabiliyorsan yere yatmaya ne gerek var.. Dün maçın en çok top çalan oyuncusu idi Baroni istatistiki olarak.. Her ne kadar beğenilmese de maçta orta sahada üstünlüğün kurulmasında en önemli faktörlerden biriydi kendisi..

Bu maçtan çıkarılacak derslere gelecek olursak.. Bence Aykut Kocaman Mehmet Topuz’a mutlaka ilk 11’de görev vermeli.. Eğer sağlamsa Mehmet sağ kanatta oynamalı ve böylece orta sahayı gerektiğinde üçleyerek direnç kazandırmalı.. Bunun için de Dia şimdilik ek kuvvet olarak kullanılmalı.. Eğer Alex-Stoch ve Dia aynı anda sahada olursa güçlü rakipler karşısında orta saha çok fazla açık verebilecektir.. Dia ile Özer kanatların alternatifi olarak her zaman yedekte bulundurulmalıdır.. Bu isimler Alex-Stoch ve de Mehmet Topuz ile rotasyona sokulduğunda oldukça güçlü bir ofansif hat yakalanacağa benziyor.. Aykut Kocaman bu maçta yine Alex’i Caner ile değiştirdi ve yine Galatasaray ile oynanan maçta olduğu gibi takım ileri çıkışlarda ve topa sahip olmada problemler yaşadı.. Stoch kanat olarak çok iyi bir isim ama Alex’iin bölgesinde oynadığında verimi düşüyor.. Eğer Alex sahada yok ise Özer olmalıdır.. Böylece top Fenerbahçe’de daha fazla kalır ve rakip kolay kolay yüklenemez..

Bu takıma Niang’ın da katılacağı hesap edildiğinde geleceğe umutla bakabilmek için bir ışığın parladığını söyleyebiliriz dün gece.. Oyuncuların istekli ve çalışkan yapısı, daha önceki rahat oyunları yerine daha ciddi bir şekilde sahada duruşları ve orta sahanın biraz daha kalabalıklaşması dün sahaya yansıyan güzelliklerdi.. Bakalım aynı oyun Paok ve Trabzonspor deplasmanlarında da sergilenebilecek mi? Bunu da zaman gösterecek..

5 Ağustos 2010 Perşembe

Çarşambanın gelişi..

Hani derler ya Perşembnin gelişi çarşambadan belli olurmuş diye.. Dün akşamın gelişi ise daha geçen sene kazanılamayan Trabzonspor maçından belliydi.. Maçın kazanılamaması sonrası uzun süre azmaya ara vermiştim.. Nedeni ise daha önce yazdığım gibi olacakların az-çok belli olmasıydı.. Daum gibi Fenerbahçe’yi seneler sonra sistem takımı yapan bir antrenörün kellesi istenilecekti.. Bunu taraflı tarafsız çoğu kimse isteyecek, bir şekilde Daum gönderilecekti.. Çünkü Daum zamanında bu takım rakiplerine her zaman bariz üstünlük kurdu.. Gerek kendi aralarındaki maçlar olsun, gerekse lig maçları olsun.. Ama bahane her zaman yaratılır.. Bunun için de Avrupa bahanesi üretildi.. Sonuç da dün akşam net ortaya çıktı..

Daum sonrası gelecek teknik direktör çok önemliydi.. Eğer gerçekten iyi bir seçim yapılsa, zaten var olanın üstüne yapılacak bir-iki takviye ile bu takım yine maçları domine edebilirdi.. Ama Daum yerine geçen sene O’nun üzerinde bulunan ve Daum’un giderken yaptığı açıklamalarda yerimde gözü vardı dediği Aykut Kocama gelince işler pek iç açıcı olmadı..

Geçen sene devre arasında kanatlara transfer isteyen Daum’a transfere ihtiyaç yok diyerek karşı çıkan Aykut Kocaman bu sene 3 kanat oyuncusu takviyesi ile başladı sezona.. 3 yeni kanat oyuncusu kattı takıma.. Caner, Stoch ve de Dia.. Belli şeyler oturtulmuş takımın üzerine bu oyuncularla takımın kanatlanıp uçması gerekirken tam tersine takım tepetaklak yere çakıldı.. İlk sinyaller hazırlık maçlarında verildi.. Köln maçında 5 yendi.. Daha sonra Mert’in kalesinde devleştiği ve 3-0 kazanılan maçta her şey unutuldu.. Halbuki o maçta da kaleci kötü gününde olsa yine bir 5lik tarife olabilirdi.. Sonra Galatasaray maçı.. Futbolcuların ekstra motive olması ile 1-0 kazanılan maç.. 90 dakika boyunca verilen pozisyonlar.. Daha sonra Young Boys ile oynanan ilk maç.. Rakibin tek kale oynadığı, dünyaları kaçırdığı maç.. Var mı bir tek maç hatırlayan Daum zamanında buna benzer? Daum’un takımı maçı kaybetse bile bol pozisyon bulurdu, Daaum’un takımı maçı kaybetse bile savaşırdı, Daum’un takımı maçı kaybetse bile son ana kadar umut vardı.. Dünkü maç ise evlere şenlik..

Takım ilk maçı 2-2 bitirmiş ve avantaj sağlamış o rezil oyuna rağmen.. Sahaya çıkan kadroya bakıyorsunuz sağ bek olarak Bekir.. Niye mi Bekir? Aman gol yemeyeyim.. Gökhan Gnül 10 gündür antremanlarda, 2. yarı girip o kanadı tek başına kullanıyor ve çok da iyi oynuyor ama yedek başlıyor.. Niye? Gol yemeyelim bu takımdan.. Zaten rakibi küçük gören açıklamalar üzerine gol yersen bir de, maazallah neler yazarlar.. Peki Daum gençlere şans vermiyordu, Aykut Kocaman benim zamanında gençler forma bulacak dedi.. Gökhan’ın yedeği Okan Alkan nerde? Hazırlık maçında 15 dakikada bile kendini gösterebilen o çocuk kadroya bile alınmadı.. Daum olsa yerden yere vurulur ama bakıyorum Aykut Kocaman’a yazılan bir şey yok.. Maçın ilk yarısı rezil bir oyun ve soyunma odalarına giderken 0-1’lik bir sonuç.. Takımın gole ihtiyacı var.. Sorsalar bu takımdan en son kim çıkar bu durumda diye tartışmasız Alex derim.. Peki çıkan oyuncu kim? ALEX! Yerine giren oyuncu kim? Selçuk! Neymiş efendim orta saha direnç kazansınmış.. Mışmış da mışmış.. Yahu takım sanki harika top oynuyor da bir Alex suçlu.. Sanki gol pozisyonlarını bir bir harcıyor da Alex başrol oynuyor.. 2. yarı çıktı işte Alex.. Nerde pozisyonlar? Ha Stoch atıldı değil mi? Bahaneler yine hazır..

Bu takıma transferler yapılsa da daha Aykut Kocaman ile bu iş zor gözüküyor.. Sezon öncesi Kazım, sonra Emre, en son da Alex.. Bu oyuncular başlarında eğer kendileri ile problem yaşayan Aykut Kocaman varken ne derece verimli olurlar tartışılır.. Olur da bir futbol mucizesi olur ve oyuncuların Galatasaray maçlarındaki ekstra motivasyonları ile başarı gelebilir Zico döneminde olduğu gibi.. Aksi takdirde bu hoca ve bu takımla başarı hayalden öteye gitmez..